27 Eylül 2019 Cuma

DERBİNİN BENCESİ


Ömrü Fenerbahçe kompleksi ile geçen paratora göre ‘’Bakın ben cevap vermeye değmeyecek insanlara cevabı ancak böyle sahada veririm’’ diyeceği anın hazzı ŞL’de alacağı 3 puandan çok ötede… Eminim 2 haftadır varını yoğunu bu maçı kazanıp caka satmak için harcıyor.

Kaldı ki kötü futbol oynuyorlar, takım olamadılar, dışarı yansımasa da bir iç huzursuzlukları var. Ve bizden 4 gün sonra PSG ile oynayacaklar. Yani 2 maçta tüm kulüp sorgulanır hale gelebilir…
3 puandan hatta bir derbiden çok öte bir maç onlar için… Öyle ki ŞL’de gruptaki tek rakibi Brugge ile oynarken dahi Falcao’yu, Feghouli’yi saklayacak kadar önem veriyorlar bu maça.

Bu yüzden maçın tüm kaderini ilk 15 dakika ve Ersun hoca belirleyecek. Sahaya tüm hatları ile saldırıp mutlaka gol atmak için çıkacaklar, çünkü kırılgan ve Allah’a emanet savunmamızın farkındalar… Ersun Yanal kafasında pek B planı olmayan bir hocadır.
Ancak son haftalarda potada olmayı sağlayan geniş zamanda kullanılan A Planı iken; B ve C planları şampiyonluğu getiren detaylardır. (Örneğin: Ali Güneş’in 2001’de gizli forvet oynaması çok acayip bir işti…)
O yüzden bu maçta 0-0’ın değerini bilerek oynamalı, sabırlı, sakin, topu karşılayan takım olmalıyız. Tabi bu kalenin önünde pas yapıp duralım onları üstümüze çekelim demek değil. O plan kıyametimiz olur… En azından ilk 15-20 dakika, onları karşılamalı, Gustavo ve Emre ile topu tutabildiğimiz kadar tutmalı, gol yemeden sahamızda yorulmalarını sağlamalıyız.

Bu süreyi 0-0 atlatırsak fiziken çok daha alt seviyemizde olan ve planını işletememenin stresini yaşayacak olan rakibe karşı maç içinde yine A Planına dönüp oyunu domine edebiliriz. Hele ki 20-45 arası atacağımız bir gol her şeyi değiştirir. Yani zaferin yolu; ligin ilk 15 dakikasını en iyi oynayan takım olmamıza rağmen ilk defa çok sakin başlamamız ve ‘’1 puan cepte’’ gibi oynamamızda saklı.

Aksi bir gereksiz cesur planda; Allah korusun ama savunma arkasına çok rahat top kaçırabilen, riskli bölgede çok top kaybı yaparak Belhanda’nın ara paslarına sıklıkla imkan verme potansiyeli olan bu savunma ile Babel, Falcao, Feghouli üçlüsüne yılın maçını oynatabiliriz…


Herkes saldıracaklarını düşündüğü için ‘’gs çok açık verir’’ düşüncesiyle ‘’tam da Garry’nin maçıydı’’ diyor… Bence aksine Garry’nin yokluğunu avantaja dönüştürebiliriz. Zira karşımızda B.Münih maçından bu yana bize karşı en baskılı ve motive oynayacak takım olacak.

Benim mutluluk tarifim: Sağlam, dinamik, kanatlardan bindirecek değil, kilitleyecek bir orta saha… İlk 20 dakikayı kazasız atlattıktan sonra da sazı eline alacak bir ileri 3’lüde… 


                             Altay

 Ozan       Zanka             Serdar             Dirar

                                                                  
         Jailson      Gustavo    Tolga

                             Emre

              M.Kruse
                                   Muriç

Gustavo stoperde- Jailson ortada yapıp işleyen sistemke devam etmek de bir seçenek ama Gustavo'nun geçen haftaki libero performansından mahrum kalmaktansa stoperde rakibi iyi tanıyan ve Zanka’yı en iyi tamamlayabilecek olan Serdar’ı seçerdim. H.Berlin'de sol kanat/ sol iç geçmişi olan Tolga, Tudor’un onu solda oynatması ile 6-7 gol katkısı vermiş, fark yaratmıştı. Yine mümkün. Hasan Ali’nin iyi olmasını ve Jailson yerine Ozan’ın oynamasını daha çok isterdim ama eldeki imkana göre şimdilik oradaki 3. İsmim Jailson. 

Emre İnter’deki Emre gibi yani Barselona’nın en parlak dönemindeki Iniesta gibi rol alırsa daha az efor harcar, Tek formdaki isimleri olan Nzonzi’nin maça dahil olmasını engeller, Kruse’ye geldiği günden beri hiç bulmadığı özgürlüğü tanır ve fırsatları sunar, presi önde başlatır, top onlardayken, özellikle de bireysel hataya yatkın Luyindama-Marcao’da iken onların hamlelerini manipüle eder. Eder de eder… Emre işte anlatmaya gerek yok.

Beklerimiz zaten devşirme iken kanat yollarını tehditsiz bırakmamız, onlara rahat çıkabilecekleri alanlar yaratmamız risk mi, evet ama karşımızda Belhanda’yı ve orta sahasını kilitlediğinde vasatlaşan bir takım var… İnanıyorum ki orta saha bizde olursa maç bizde olur… İşte burada sıra dışı, tüm planları çöpe atabilecek tek bir faktör var: Falcao. Advocaat hoca iken Kadıköy’de oynadığımız derbide formu yerlerde gezen RVP’nin tek başına maçı alması gibi…

Hislerim pek pozitif değil. Olmayan takım savunmamız, bireysel hatalar ve köşeye sıkışmış; yenmekten başka çaresi olmayan 50bin kişilik rakip ayrıca 12. Adamları Cüneyt Çakır beni ümitsizleştiriyor. Ama ne olursa olsun bu yıl Mekanın Sahibi geri geldi! Her an her şey olabilir:) 

Dipnot: Pozitif olmamama rağmen midemin kıyısında köşesinde bir yerde ne hikmetse 80 sonrası Mevlüt Erdinç’in golüyle kazandığımız bir his beni dürtüp duruyor:) 
Umarım doğru çıkar... 




3 Eylül 2019 Salı

TRANSFER MAYMUNLARI


Çocukken abimle bir kuralımız vardı. Gazeteyi kim alırsa alsın eve gelene kadar asla bakmayacak!
Kahvaltıdan önce de bakmak yok. Kahvaltı bittiği anda ilk kapan heyecanla sererdi mermer sehpaya. Batigol Geliyor!, Gravesen Fener’de!, Fenere Gol Makinesi!, Almeida Yola Çıktı!, Genç İbrahimoviç: Dedem Fenerbahçeliydi!

Gerçekleşme ihtimali değil, hayali yeterdi bizi mutlu etmeye. Zaten futbol hayal ettiğin müddetçe güzel. Alper’in aldığı maaşı hesaplayıp muhasebeci olmaya başladığın anda, taraftar değil seyircisin, sen gelme boşver… Ya da yönetimler salt seni mutlu etmek için emrinde çalışıyormuş gibi düşünmeye başladığın anda… Hemen uzaklaş armadan. Ben kimim de sana Fenerden uzak dur diyorum değil mi? Ben tüm yaz Batistuta konuşulsa da Washington’u getirdiklerinde sanki patronuymuşum gibi yönetimi idam sehpasına götürmeyen, hiç tanımadığım Washingtonla da mutlu olan, sezona umutla, pozitif enerjiyle başlayan, çocuğun büyümüş haliyim. Benim çocukluğum senin adamlığını tribüne sulu götürür, susuz getirir… 

Hayatımın en özel sezonundan örnekleyeyim. Mustafa Denizli’nin çok istediği 3 isim alındı. 
Milan Rapaic; Alkole düşkün, uyumsuz, tembel olduğu söyleniyor ama çok teknikmiş… Sonra manşetlerde şu haberi gördük. Rüzgarın Oğlu Lazetic Fenerbahçe’de!  100 KM’yi 11 saniyede koşabilen sağ kanat ile anlaşıldı… Ardından Revivo. Haber bültenlerinde hep aynı 3 golü gösteriliyor, başka bir bilgi yok. İsrailli olduğu için çok tanınır da değil. Bu isimlere verilen toplam bonservisler sırası ile 6M-5M-2.5 Milyon Euro. Bakın yanlış anlamayın sene 2000. 

Rapaic benim için çok özel olduğu gibi istisnasız her Fenerbahçeli için de öyle oldu. Efsaneleşti gitti. Revivo rakibe gittiği için unutulsa da o 2 yıl taraftarın göz bebeğiydi, katkısı müthişti. Lazetiç şimdinin tabiri ile inanılmaz bir scouting başarısıydı. 1.5 senede parladı ve önce Como’ya oradan da yine 1 senede dönemin en popüler kulüplerinden Lazio’ya yürüdü. Bu adamların şimdi geldiğini bi düşünelim mi? Twitter’daki bu futbol profesörleri hemen Youtube’a girip Rapaic/Revivo/Lazetic skills yazacaktı, ardından Transfermrkt’e girecekti. 3 ‘ünün de istatistikleri epey vasat olduğu için muhtemelen ‘’ÇÖP’’,  ‘’Bu çöplere 13 milyon vereceğine gidip bıdı bıdıyı almayan yönetim, bizden de forma, kombine almamızı beklemesin’’, ‘’Vasatlığa alıştırıldık, Aykut Kocaman ABV’’ minvalinde lakırdılar edilecekti… (Aykut hoca da yine güme gitti tabi durduk yerde:))

Oysa ben 13 yaşında bir çocukken hemen aldım elime kağıt kalemi 11 tane nokta çizdim kağıda. Sola Rapaic’i koydum, Sağa Lazetiç’i, Ortaya Revivo, önlerinde Kenneth Anderson… Kafamda en az 7-8 maçı oynadım. Lazetiç topu bir alıyordu Ergün’ün, Hakan’ın yanında deparla geçip orta sahadan çizgiye 5.5 saniyede inip ortayı kesiyordu Anderson kafayı çakıyordu. Rapaic ardı ardına çalımlarla show yapıyordu. Revivo o haber bültenlerinde dönüp duran golü gibi frikik golleri atıp duruyordu… Sonuç: Heyecan, mutluluk, merak, tutku, aşk… -tı

Transfer dönemlerine o yaşlarımdan beri bayılırım. Bu yaşa geldim hala iş toplantısında bile çaktırmadan kağıtlara kafamdaki kadroları yazarım. Şöyle söyleyeyim bu yaz en az 80 ayrı kadro çıkarmışımdır. Hastasıyım. Ama artık kimin aylık ne maaş aldığıyla, kime ne bonservis ödendiğiyle sapık gibi ilgilenen, takımın 20 yıllık kaptanına ‘’sözleşme yenilensin ama para almayacaksa!’’ Falan diyecek kadar emekten, yaşamın gerçeklerinden uzak, her oyuncuyu 3 skills videosu ile tanıyacak kadar futbolu bilen, futbol yorumlama düzeyi ‘’çöp, vasat, ya da çiğ etle belsenmiş, sahada adam yer’’ gibi embesil laflardan öte geçemeyen; sabah, akşam, her dakika transfer isteyen, 20 adam gelse de neden 21.si gelmedi diye tepki gösteren, medyanın ya da Twitter duyumcularının sunduğu, belki de bir kez dahi görüşülmemiş isimlere saplanıp kalan hatta yönetime baskı yaparcasına isteyen, hashtag çalışmaları başlatan, olmayınca da yönetim başarısızlığı ile sonuçlandıran, yaz döneminin keyfini, yeni sezonun heyecanını, en önemlisi armayı değil isimleri önde tutan ''transfer maymunu'' diye adlandırdığım öyle bir profil var ki transferden de döneminden de soğuttu.  Orta saha Afrikalı olmalı diye yorum okudum ben bu platformda ya. ORTA SAHA AFRİKALI olmalı... Kardeşim yarın gel sportif direktör olarak başla bu nasıl bir öngörü, nasıl derin bir futbol bilgisi? Afrika temsilciliğin hazır…

Özetle transfer döneminin bitmesine hiç bu kadar sevindiğim olmamıştı. Şu hayatta hiçbir şey beni Fenerbahçe’den soğutamaz ama bu profil bu gidişle beni futboldan soğutacak… Neyse ki yaz dönemi geçen yıldan alınan derslerle, asla alınmamış derslerle, sevabıyla, günahıyla kaosuyla, diplerde gezen iletişim süreciyle, vasat altı transfer açıklama videolarıyla bitti. Belirli futbolcular için kaybedilen zaman ve prestije gıcık olsam da bu dönem en sevindiğim şey hiçbir futbolcuyu havaalanında 3.dünya ülkesi refleksleri ile karşılayan binlerce taraftarın olmamasıydı. Bir diğer sevinç sebepleri: Maaş bütçesinin 16 milyon euro düşmesi, kirli rakibimizle girdiğimiz tüm transfer yarışlarında tabiri caizse tokatlayarak psikolojik üstünlüğü geri almamız... En güzel konu ise Abdülcebrail, Berke, Oğuz Kağan, Mahsun, Burak, Barış gibi kullanılmayacak gençlerin kiraya verilmesi oldu. Transferlerdeki genel teknik değerlendirmeyi ayrıca yazmak istiyorum. Zira iyi/ kötü bazı söyleyeceklerim var…

14 Haziran 2019 Cuma

DuhanAksu & WinWin


"Fenerbahçe altyapısındaki oyuncular umutsuzdur çünkü A takıma çıkan olmamış. Merih bu yüzden gitti. Ben de bu yüzden. Artık Fransa kariyerim var. Umarım Fenerbahçe bunları düzeltir."

U21 Takımı olarak şampiyon olduk. Kişisel performansım da iyiydi. Fakat Fenerbahçe’de U21 ile A Takım arasında bağlantı kopukluğu var. Sadece ben değil, birçok oyuncuya fırsat sunmadılar. 

Avrupa’daki takımlar gelip bizleri izliyorlar. Demek ki bir şeyler görüyorlar. Fenerbahçe’de ilk onbir oynardım gibi ukâla bir tavrım olmaz. Fakat o kadronun içinde bulunabilecek kapasiteye sahip olduğuma inanıyorum.

Öncelikle Türkiye’de altyapılarda yarışmacı bir ortam yok. 
O ortam olsa bile sistem yok.
Herşey güne dayalıyarının programı yok. 16 yaşındayken Ajax’ın bir turnuvasına gittiğimde ‘biz ne oynuyoruz’ diye kendimi sorgulamıştım. 10-11 tane çim sahaları vardı. Fenerbahçe’de bir tane var, onu da sadece maçta kullanabiliyorsun.

2 takım, 1 futbol sahasını kullanırsa başarı gelir mi? Futbol oynamak için en olması gereken şey, çim saha yok bizde. Evet, biz genç oyuncuların çok çalışması lazım. Ama... Bence futbolu yönetenlerin de şu an yaptıklarından çok fazlasını yapmaları lazım.

Fenerbahçe’de devam edemeyeceğimi biliyordum. Çünkü geçmişteki örnekler, bana bunu hissettiriyordu.
U21’deki hocamla konuştum; Ona, “Burada bu şekilde bir sene daha geçirmek yerine, profesyonel ligde oynamak istiyorum” dedim.

Recep Niyaz, Denizlispor’da şampiyon oldu. Beykan Şimşek, Osmanlıspor’da oynuyor. Merih’i, Yiğithan’ı, Ramazan’ı da biliyorsunuz. Yani Fenerbahçe altyapısından oyuncu çıkmıyor diye bir şey yok. Çok oyuncu çıkıyor, ama bir türlü ‘Fenerbahçe seviyesi’ne yeterli bulunmuyor. Fenerbahçe sürekli zirve için yarışıyor, bu nedenle de herkes en iyisini istiyor. Sabır yok. Oysa ki altyapıdan yetişen oyunculara birazcık sabır gösterilmeli. Bakın, Ozan Kabak’a güvendiler, sabrettiler ve kısa sürede gitti Avrupa’ya... Merih Demiral, Fenerbahçe’de oynayamaz mıydı? Genç oyuncuya güvenmek, onu kadroda tutmak önemli. 

Bu yaştaki oyuncuyu bir maçlık performansla değerlendirirseniz, yanlış olur. 
Düşünün, dev bir kulüp, milyonlarca taraftarı var ve sadece bir maç şansın var. 

Tahammül seviyesi bu kadar düşük olmamalı. Yönetenlerin bakış açısı değişirse, taraftarınki de değişir bence.
Malzeme ve giyimde en iyisiydik. Hocalar da çok iyiydi. Ama yetmiyor. Saha, tesis çok önemli... Atletik performans hocalarıyla çok sonradan çalıştım ben. Bu konuda, Avrupa’dan gerideyiz.


***

Bu sözler Duhan Aksu'nun röportajından... İstanbulspor'dan Lille'ye ikinci ihraç... 9 yaşında altyapımıza girip 10 sene emek vermiş, U21'de şampiyon olduğu yıl ödüllendirilmek yerine pek çok genç gibi görünmez muamelesi görmüş ancak pek çok gencin aksine kendi kariyerini iyi yönetebilmiş ve oynayabileceği bir takıma, üstelik doğru takıma gitmiş.  Muhtemelen Duhan’ın da Fransa'da tıpkı Zeki gibi yıldızlaşmasını izleyecek ve dizlerimizi döveceğiz. 

Duhan öyle bir röportaj vermiş ki; TFF başkanı olsam her satırını maddeleştirir, mailing ile önce tüm federasyona, ardından kulüpler birliğine gönderirim. Ali Koç olsam benim yaptığım gibi önemli kısımları bold yapıp çerçeveletir, masamda tutarım...

Adeta bir futbol üstadının kitabını okur gibi okudum. Anne babasından, Fenerbahçe Koleji'ndeki öğretmenlerine; onu bu kadar donanımlı ve akil yetiştiren kim varsa hepsine teşekkür ederim. Umarım Duhan hayal ettiği ne varsa yaşar...

Şimdi gelelim Duhan'ın yüzümüze vurduğu acı gerçeklere an itibari ile TV Showlarında WinWin programları ile destek toplama noktasında olduğumuz Fenerbahçemizin penceresinden bakmaya. Aslında genç yıldız adayının sitem ettiği düzeni yıkabilecek fırsata geçtiğimiz Haziran ayında belki de tarihimizde hiç yakın olmadığımız kadar yakındık. Ancak o yegane fırsatı kaçırdık... Ali Koç, ufak bir muhalif kesim dışında koşulsuz şartsız her taraftarın nazarında müthiş bir kredi ve sinerjiyle başlamıştı. Başlar başlamaz çıkıp: Ey renktaşlar, mali durumumuz kötü. Reçetemiz gençliğe dönmektir. Valbuena, Skrtel, Josef, Giuliano gibi tecrübelilerin yanına gençleri sokacağız. Ferdi, Berk, Barış hariç transfer yapmayacağız. Belki de en az 2 yıl şampiyon olamayacağız… Bu kardeşinize bu şansı veriyor musunuz, dese ne olurdu? Tabii ki çatlak sesler çıkardı ama eminim ki çoğunluk o sinerji ve feda duygusu ile sonsuz desteklerdi. 

Zira beklenti çok düşük olacak, hedef bir kaç yıl sonra çok güçlenmek olacak, tribünler daha rahat maç izleyecek, yarışmaktan çok izlediğinden keyif almaya odaklanacak, haliyle oyuncu grubu da daha rahat oynayacak, gençler süre aldıkça gelişecekti... Ali Koç ve Comolli'nin, baskı ve stressiz çalışma ortamında hayal ettiği ''Vizyon'' için çalışabileceği çok ferah bir alanı olacaktı. Üstüne bir de #FenerOl eklenince, bu yıl UEFA kararı bu kadar hayati olmayacağı için daha sakin, daha güvenli ilerleyecektik. Eskaza ligi kötü bir sıralamada bitirsek dahi tribünler asla bu yılki negatif noktaya gelmeyecekti çünkü Ali Koç panik kararlarla kötü yönetmek yerine projesine sadık kalacaktı. Hele ki o takım iyi performans sergilese, 2-3 genç Elif gibi parlasa ümitlenecek, günü kurtarmaktan daha büyük işler yaptığımızı anlayacak, projeyi çok daha güçlü destekleyecektik. 

Düşünsenize ‘’Ajax’ı izlerken işte biz de bir gün böyle olabiliriz’’ diyecektik… Bunun yerine ne mi yapıldı? Tam olarak yukarıdaki senaryoyu yapmamız gerektiğini anlatan mali tablolar açıklansa da aynı açıklamaların içinde ‘’feda’’ yapmayacağız diyerek meydan okundu… Wilshere gizlice İstanbul'a getirildi-götürüldü, Bas Dost, Mina, Van Ginkel bitti bitiyor anlaşma haberleri ile beklenti Los Galacticos olmaya çekildi. Ayew, Slimani gibi iddialı hamleler yapıldı, eldeki yıldızlar bile satılıp yerine demek ki onlardan daha da iyi bir yapı kuruluyor beklentisini yaratacak, şampiyon olmak için kurulduğu düşünülen 10’a yakın transfer yapıldı. Haliyle ilk yazdığım senaryonun aksine bu yıl yaşadığımız kabusun adımları atıldı. 

Şimdi gelinen noktada ise kulüp tarihinde kimsede olmayan kredi, pozitif enerji, beyaz sayfa ve kimseye gösterilmemiş sevgi ile başlayan Ali Koç; 1 senede neredeyse tamamını harcadı ve benim de dahil olduğum çoğunluğun artık o hayal ettiklerini yapabileceklerine olan inancı da iyiden iyiye kaybetti. Şu an çıkıp o senaryoyu uygulayacağız, gençlere dönüyoruz dese olur mu? Keşke olsa… Ama yazılıp çizilen ve nedense yalanlanmayan isimlere ve ‘’transferler UEFA kararına göre şekillenecek’’ söylemine bakarsak bu yıl da beklentinin Los Galacticos’a daha şimdiden çekildiğini ve başkanın böyle bir niyeti olmadığını söyleyebiliriz ki mevcut teknik kadro ile o tarzda bir kolej takımının yaratılma şansı olduğunu da düşünmüyorum… Zaten gs ile aradaki şampiyonluk sayısı farkı ve azalan krediden ötürü artık başkanın bunu yapması o kadar kolay değil. Ancak tarih sadece ‘’zoru başaranlara, kahramanlık hikayeleri yazmıştır.’’ 

Dilerim ki başkan daha önceki yönetimlerin, idari heyetlerin ve onlardan çok daha müsait durumda olduğu halde yapmadığı kendi 1 yıllık döneminin hatalarından ders çıkarır; tam 4.5 milyon SMS değerindeki Merih ve Duhan gibi kayıpların bu hezeyanlarını iyi okur ve gözünün önündeki esas kurtuluşa yapabildiği ölçüde sarılır. Yoksa 5 sene sonra başka bir takımdan Avrupa'ya yüksek paralarla transfer olan Ferdi, Berke, Anıl, Burak, Mahsun, Cebrail, Oğuzkaan, Barış, Yusuf Mert, Ömer Faruk gibi gençleri üzülerek okumaya ve dizlerimizi dövmeye devam edeceğiz...



20 Mayıs 2019 Pazartesi

Kaybettik


Kaybetmekten daha kötüsü, bir sonraki sefer kazanacağına olan inancını da kaybetmek...

Lig esas yarışımız ve biz 5 yıldır kaybediyoruz. Sebeplerine girersek ''kaybediyoruz’’ demekte haksız çıkarım kabul ediyorum. 2014’te Otobüsümüz kurşunlandı. 2015 ve 2017 arası QTM gazetelerinin bile manşet olarak hakemlerin kartal pençesi yaptığı resimleri koyabildiği, devletimizin bize hakkımız olan araziyi dahi vermezken, yılın projesi olan takıma stat, sponsorluk vb. Dev Kıyakları geçtiği bir sezon oldu. 2017-2018’de rakibimize gol attık saymadılar, yetmedi şampiyonluk maçında Kadıköy’de 3 penaltımızı vermediler. Bu yılsa ligin son 5 maçında yaşananlar malum. Biz yarışmasak bile ülkede her şey değişse de tek değişmez gerçek olan galatasaray şampiyon olmaz, şampiyon yapılır planı yine işledi ve 2 MHK iş birliği ile şampiyon yapıldılar...

Durumun iç yüzü maalesef bu ama toplum, ülke, gerçekler dış yüzüne göre şekilleniyor. Kaybeden en temizi olsa bile kaybettiğiyle kalıyor. Kirli olanlar ise kan, ter, gözyaşı, emek gibi puntolarla kutlanıyor... Zaten kaybetmekte sorun yok, Fenerbahçe kaybetse de YENİLMEZ bunu hepimiz biliyoruz ama işte tüm bu sistematik hikayelerin tek ortak yanı olan Fenerbahçe’nin üvey evlat muamelesi görmesi, her açıdan dışlanması, yalnız bırakılması, yıpratılması ve milyonlarca insan bir teste tabi tutulurmuşçasına devamlı camianın sinir uçlarına basılması durumu artık o kadar bariz ve can yakıcı sahneleniyor ki futbol adına tüm doğruları yapsak dahi kazanacağımıza olan tüm inancımı kaybettim.  Evet futbol adına tüm yanlışları yaptığımız bir sezon geçirdikten sonra bunu söyleyince biraz havaya konuşuyor gibi oluyorum ama o 4 üzücü sezonun ardından yeni bir sayfa, yeni umutlar, hayallerle başladığımız bu sene özeline gelirsek kaybetmemizin sebebi keşke sadece saha içi doğruları yapamamamız olsaydı...

Geçmişe dönersem Aziz başkan döneminden de 2 sayfa sebep sonuç çıkartırım. Ama ben bu yılı yazacağım.

Evet Guardiola dahi gelse kimyasını oturtamayacağı bir takım kuruldu, sportif planlama belki de tarihin en kötüsüydü. Kötü sonuçlarla başladık falan filan ama biz bu yılı esas henüz ligin ilk ayında Emre Akbaba transferi aşamasında kaybettik.

1-Emre’yi almadık; psikolojik üstünlüğü ve itibarı kaybettik. (ki bence Emre transfer çalımının yanı sıra bence takımın aradığı tipte de bir oyuncuydu.)
2-Başkanları, Karadenizli siyasi ilişkiler & kirli işler müdürleri ve ultra kirli taraftar grupları neler söyledi. (Yalı Çocuğu vb) Tek kelime etmedik, kaybettik.
3- Ali Dürüst’ün transferde payı olduğunu tüm Türkiye izlediği halde pasif agresif bir tutum sergiledik, kaybettik. Hele Ali Dürüst istifa edip galatasaray’a hizmet için geri döndüm dediği gün rakibe 22. Şampiyonluk gelmişti bile. İşte o hamlede top yekün kaybettik.

Bu pasifliğin ilk sinyallerini resmi hesaplarından önce ‘’Koç’’ soyadını o ilkokul çocuklarının bile bildiği iğrenç subliminal ‘’küfür’’ hali ile yazan, ardından da koç kafası kesme videosu paylaşıp silen Bursaspor’la yaşanması gereken ama sustuğumuz gerginliğimizde almıştık... ''Başkanın tarzı bu'' dediler değildi. Oysa başkan aynı dönemlerde camiaya seslenişlerde; eski başkana, yönetimlere, Aykut hocanın ekibine, analizcilerine, 18 yıllık kulüp efsanesi ve kaptanı Volkan’a, Dirar’a, Aatıf’a tüm agresifliği ile hücum edebiliyordu. Ayrıca başkanın yeri geldiğinde ne kadar agresifleşebildiğini ve alışıldık üslubunun dışına çıkabildiğini bu örneklere daha da iyi görebilirsiniz.

 





Sezon başında başkanın saygı diyerek ceket iliklediği rakipleri hem kişisel hem de camialar arası çirkinliklerine devam ediyordu. Ama hala gereken Fenerbahçe Başkanı duruşu ortalarda yoktu. Jailson’un tokadını saymazsak tabir-i caizse dayak yediğimiz meşhur Galatasaray deplasmanı sonrası ‘’Şükür artık başkan o elini pantolondan sokma hareketini yapar, kemerini bi sıkar’’ diye beklerken, koridorda Terim’le, Albayrak’la sarıldığı kesitleri görüyorduk. Sonra ne mi oldu? Başkan misafirliğe gittiği yerde resmen dayak yediği o adamlara sarılırken, yine aynı adamlar 3 hafta boyunca gördüğü mobese kamerasına bile konuştu. Üstelik başkana ne hayvan demedikleri kaldı ne suyun ötesi... Yine sustuk. Bu susmayla kaybetmenin de ötesine geçtik, tüm ipleri verdik. 20 yıldır en başarılısı olamasak da en azından bildiğimiz tek gerçekten olduk. Masanın en ağır abisi bizdik, komple masayı verdik.  Üstüne üstlük 17 kulüple aynı safta göründüğümüz bildirili hikayenin sonunda 1 başına kazanan ve mağdur/mağrur imajı yakalayan gs oldu. Adamlara yetmedi MHK’yi değiştirttiler... Yetmedi yeni MHK’yi şekillendirdiler. Son 5 haftada emeklilik öncesi son ikramiye maçı gs olan hakemlerin neler yaptığı ortada.

Şimdi tam da rakibimizin şampiyonluk sayılarında bize 6 basamak daha yaklaştığı akşamda yazıyorum bunları. Bir sene daha kaybetmeye biz dayanabiliriz, üstesinden gelebiliriz ama fiziki şartlar, gerçekler o çınarın bir çok dalının artık bir sene daha dayanamayacağını gösteriyor. Bu yüzden başkan ve yönetimin bu kahır sezonundan ders almak ve ceketi, kravatı çıkarıp kolları sıvamaktan başka şansı yok. İşte burada işin kötü yanı beliriyor: Yönetim neredeyse tamamen; Fenerbahçesi dışındaki ticari dünyalarında bembeyaz kalmak zorunda olan ve takım elbiselerini kirletirse sıkıntılar yaşayabilecek iş insanlarından kurulu. Oysa Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi futbol da çamur içinde hatta belki de en kirlisi... Yani başkan ya o çamura bodoslama atlayacak, gözü pek insanları yanında toplayacak ya da bir şekilde yanındakileri o çamura girmeye ikna edecek. İlk verilmesi gereken savaş TFF Başkanlığı ve TFF yönetim listesi. Orada yapacaklarımız belki de önümüzdeki 3 yılı belirleyecek...

Bunun yanı sıra Fener Ol’la olmayacağını bildiğim, tek geçerli yolun başkanın ve çevresindeki insanları kişisel gücünü ve lobicilik faaliyetlerini kullanmak olduğunu düşündüğüm FFP durumu aşılacak; Fenerbahçe’nin sahada, özellikle de Kadıköy’de rakipleri titrettiği domine eden kadro kurulacak. Başka bir yolu yok. Zira acı oldu ama anladık ki Fenerbahçe iyi kadrolarla oynarsa zirveyi sonuna kadar kovalıyor, kötü kadrolarla oynarsa düşme potasından rakiplerin ikramları sayesinde kurtuluyor. Elif gibi 5 genç alıp satsak ohoooo gibi hayali gazlara gelebilecek imkanlara sahip değiliz. Evet bunu yapmalıyız ama şimdi değil. Şampiyon olacak futbol idaresi sağlanmak zo-run-da. NOKTA

Anlık Gelişme: Ben bunları yazarken Fenerbahçe taraftarları F4 finalinde artık skorun dönemeyeceğini anladığı anda Gergin Ataman’a ‘’Mola alsana’’ demeye başladı. Salondaki Ali Koç ise kalktı ve tribüne girerek bunu engelledi... Birkaç dakika sonra Gergin tribünlerimize dönüp ‘’S... Lan O..... Çocukları’’ dedi. Yani tüm yazdıklarımı boşa yazmış oldum. Muhtemelen yine pasif agresif bir iletişimle sadece Semih Özsoy üzerinden yürüyecek bir cevapla karşılık verilecektir... Bunu yapmayı sevmiyorum ama mecburum: Aziz Yıldırım o maçı zaten izlemezdi de, velev ki izledi diyelim. O küfrü gördüğü ya da duyduğu anda kıpkırmızı kesilen suratı ile nerede olursa olsun o Gergin’e haddini bildirirdi.... Bu ‘’Gergin’’lik karşısında gösterdiğimiz ve devamında göstereceğimiz tutumumuz bile tüm sezonun ve geleceğimizin en büyük göstergesi aslında.

Bu aşağılık düzenin aşağılık aktörleri, göstermeye çalıştığın o saygıyı hak etmiyor başkan. Artık lütfen ama lütfen Koç grubunun değerli bir üyesi olan Ali Koç olarak değil Fenerbahçe Başkanı olan Ali Koç olarak hareket etmeye başla sevgili başkan. Geçmişimizle barış, kulüp içi bölünmeye son ver ve sen bu üslubu devam ettirdikçe kafana/ kafamıza daha çok vuran; senin 2007’deki deyiminle ‘’hakkımızı devamlı çalan bu şerefsizlerle’’ tek vücut, tek amaç, tek icraat sürecek mücadeleyi başlat. Fenerbahçe taraftarına o küfrü edebilecek kadar ciğeri 5 para etmez adamlara gösterdiğin müsamahanın çeyreğini kulüp için hizmet eden kişilere göstersen zaten gerisi gelir...