Kaybetmekten daha kötüsü, bir sonraki sefer kazanacağına
olan inancını da kaybetmek...
Lig esas yarışımız ve biz 5 yıldır kaybediyoruz. Sebeplerine
girersek ''kaybediyoruz’’ demekte haksız çıkarım kabul ediyorum. 2014’te
Otobüsümüz kurşunlandı. 2015 ve 2017 arası QTM gazetelerinin bile manşet olarak
hakemlerin kartal pençesi yaptığı resimleri koyabildiği, devletimizin bize
hakkımız olan araziyi dahi vermezken, yılın projesi olan takıma stat,
sponsorluk vb. Dev Kıyakları geçtiği bir sezon oldu. 2017-2018’de rakibimize gol
attık saymadılar, yetmedi şampiyonluk maçında Kadıköy’de 3 penaltımızı
vermediler. Bu yılsa ligin son 5 maçında yaşananlar malum. Biz yarışmasak bile
ülkede her şey değişse de tek değişmez gerçek olan galatasaray şampiyon olmaz,
şampiyon yapılır planı yine işledi ve 2 MHK iş birliği ile şampiyon yapıldılar...
Durumun iç yüzü maalesef bu ama toplum, ülke, gerçekler dış
yüzüne göre şekilleniyor. Kaybeden en temizi olsa bile kaybettiğiyle kalıyor.
Kirli olanlar ise kan, ter, gözyaşı, emek gibi puntolarla kutlanıyor... Zaten kaybetmekte
sorun yok, Fenerbahçe kaybetse de YENİLMEZ bunu hepimiz biliyoruz ama işte tüm
bu sistematik hikayelerin tek ortak yanı olan Fenerbahçe’nin üvey evlat
muamelesi görmesi, her açıdan dışlanması, yalnız bırakılması, yıpratılması ve
milyonlarca insan bir teste tabi tutulurmuşçasına devamlı camianın sinir
uçlarına basılması durumu artık o kadar bariz ve can yakıcı sahneleniyor ki
futbol adına tüm doğruları yapsak dahi kazanacağımıza olan tüm inancımı
kaybettim. Evet futbol adına tüm
yanlışları yaptığımız bir sezon geçirdikten sonra bunu söyleyince biraz havaya
konuşuyor gibi oluyorum ama o 4 üzücü sezonun ardından yeni bir sayfa, yeni
umutlar, hayallerle başladığımız bu sene özeline gelirsek kaybetmemizin sebebi
keşke sadece saha içi doğruları yapamamamız olsaydı...
Geçmişe dönersem Aziz başkan döneminden de 2 sayfa sebep
sonuç çıkartırım. Ama ben bu yılı yazacağım.
Evet Guardiola dahi gelse kimyasını oturtamayacağı bir takım
kuruldu, sportif planlama belki de tarihin en kötüsüydü. Kötü sonuçlarla
başladık falan filan ama biz bu yılı esas henüz ligin ilk ayında Emre Akbaba
transferi aşamasında kaybettik.
1-Emre’yi almadık; psikolojik üstünlüğü ve itibarı kaybettik. (ki bence Emre transfer çalımının yanı sıra bence takımın aradığı tipte de bir oyuncuydu.)
2-Başkanları, Karadenizli siyasi ilişkiler & kirli işler
müdürleri ve ultra kirli taraftar grupları neler söyledi. (Yalı Çocuğu vb) Tek kelime
etmedik, kaybettik.
3- Ali Dürüst’ün transferde payı olduğunu tüm Türkiye
izlediği halde pasif agresif bir tutum sergiledik, kaybettik. Hele Ali Dürüst
istifa edip galatasaray’a hizmet için geri döndüm dediği gün rakibe 22.
Şampiyonluk gelmişti bile. İşte o hamlede top yekün kaybettik.
Bu pasifliğin ilk sinyallerini resmi hesaplarından önce ‘’Koç’’
soyadını o ilkokul çocuklarının bile bildiği iğrenç subliminal ‘’küfür’’ hali
ile yazan, ardından da koç kafası kesme videosu paylaşıp silen Bursaspor’la
yaşanması gereken ama sustuğumuz gerginliğimizde almıştık... ''Başkanın tarzı bu'' dediler değildi. Oysa başkan aynı dönemlerde camiaya seslenişlerde; eski
başkana, yönetimlere, Aykut hocanın ekibine, analizcilerine, 18 yıllık kulüp efsanesi ve
kaptanı Volkan’a, Dirar’a, Aatıf’a tüm agresifliği ile hücum edebiliyordu. Ayrıca başkanın yeri geldiğinde ne kadar agresifleşebildiğini ve alışıldık üslubunun
dışına çıkabildiğini bu örneklere daha da iyi görebilirsiniz.
Sezon başında başkanın saygı diyerek ceket iliklediği rakipleri hem kişisel hem de camialar arası çirkinliklerine devam ediyordu. Ama hala gereken Fenerbahçe Başkanı duruşu ortalarda yoktu. Jailson’un tokadını saymazsak tabir-i caizse dayak yediğimiz meşhur Galatasaray deplasmanı sonrası ‘’Şükür artık başkan o elini pantolondan sokma hareketini yapar, kemerini bi sıkar’’ diye beklerken, koridorda Terim’le, Albayrak’la sarıldığı kesitleri görüyorduk. Sonra ne mi oldu? Başkan misafirliğe gittiği yerde resmen dayak yediği o adamlara sarılırken, yine aynı adamlar 3 hafta boyunca gördüğü mobese kamerasına bile konuştu. Üstelik başkana ne hayvan demedikleri kaldı ne suyun ötesi... Yine sustuk. Bu susmayla kaybetmenin de ötesine geçtik, tüm ipleri verdik. 20 yıldır en başarılısı olamasak da en azından bildiğimiz tek gerçekten olduk. Masanın en ağır abisi bizdik, komple masayı verdik. Üstüne üstlük 17 kulüple aynı safta göründüğümüz bildirili hikayenin sonunda 1 başına kazanan ve mağdur/mağrur imajı yakalayan gs oldu. Adamlara yetmedi MHK’yi değiştirttiler... Yetmedi yeni MHK’yi şekillendirdiler. Son 5 haftada emeklilik öncesi son ikramiye maçı gs olan hakemlerin neler yaptığı ortada.
Şimdi tam da rakibimizin şampiyonluk sayılarında bize 6
basamak daha yaklaştığı akşamda yazıyorum bunları. Bir sene daha kaybetmeye biz
dayanabiliriz, üstesinden gelebiliriz ama fiziki şartlar, gerçekler o çınarın
bir çok dalının artık bir sene daha dayanamayacağını gösteriyor. Bu yüzden
başkan ve yönetimin bu kahır sezonundan ders almak ve ceketi, kravatı çıkarıp
kolları sıvamaktan başka şansı yok. İşte burada işin kötü yanı beliriyor: Yönetim
neredeyse tamamen; Fenerbahçesi dışındaki ticari dünyalarında bembeyaz kalmak
zorunda olan ve takım elbiselerini kirletirse sıkıntılar yaşayabilecek iş
insanlarından kurulu. Oysa Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi futbol da
çamur içinde hatta belki de en kirlisi... Yani başkan ya o çamura bodoslama
atlayacak, gözü pek insanları yanında toplayacak ya da bir şekilde
yanındakileri o çamura girmeye ikna edecek. İlk verilmesi gereken savaş TFF
Başkanlığı ve TFF yönetim listesi. Orada yapacaklarımız belki de önümüzdeki 3
yılı belirleyecek...
Bunun yanı sıra Fener Ol’la olmayacağını bildiğim, tek geçerli yolun başkanın ve çevresindeki insanları kişisel gücünü ve lobicilik faaliyetlerini kullanmak olduğunu düşündüğüm FFP durumu aşılacak; Fenerbahçe’nin sahada, özellikle de Kadıköy’de rakipleri titrettiği domine eden kadro kurulacak. Başka bir yolu yok. Zira acı oldu ama anladık ki Fenerbahçe iyi kadrolarla oynarsa zirveyi sonuna kadar kovalıyor, kötü kadrolarla oynarsa düşme potasından rakiplerin ikramları sayesinde kurtuluyor. Elif gibi 5 genç alıp satsak ohoooo gibi hayali gazlara gelebilecek imkanlara sahip değiliz. Evet bunu yapmalıyız ama şimdi değil. Şampiyon olacak futbol idaresi sağlanmak zo-run-da. NOKTA
Anlık Gelişme: Ben bunları yazarken Fenerbahçe taraftarları
F4 finalinde artık skorun dönemeyeceğini anladığı anda Gergin Ataman’a ‘’Mola
alsana’’ demeye başladı. Salondaki Ali Koç ise kalktı ve tribüne girerek bunu
engelledi... Birkaç dakika sonra Gergin tribünlerimize dönüp ‘’S... Lan O.....
Çocukları’’ dedi. Yani tüm yazdıklarımı boşa yazmış oldum. Muhtemelen yine
pasif agresif bir iletişimle sadece Semih Özsoy üzerinden yürüyecek bir cevapla
karşılık verilecektir... Bunu yapmayı sevmiyorum ama mecburum: Aziz Yıldırım o
maçı zaten izlemezdi de, velev ki izledi diyelim. O küfrü gördüğü ya da duyduğu
anda kıpkırmızı kesilen suratı ile nerede olursa olsun o Gergin’e haddini
bildirirdi.... Bu ‘’Gergin’’lik karşısında gösterdiğimiz ve devamında
göstereceğimiz tutumumuz bile tüm sezonun ve geleceğimizin en büyük göstergesi
aslında.
Bu aşağılık düzenin aşağılık aktörleri, göstermeye
çalıştığın o saygıyı hak etmiyor başkan. Artık lütfen ama lütfen Koç grubunun
değerli bir üyesi olan Ali Koç olarak değil Fenerbahçe Başkanı olan Ali Koç
olarak hareket etmeye başla sevgili başkan. Geçmişimizle barış, kulüp içi
bölünmeye son ver ve sen bu üslubu devam ettirdikçe kafana/ kafamıza daha çok
vuran; senin 2007’deki deyiminle ‘’hakkımızı devamlı çalan bu şerefsizlerle’’ tek vücut, tek amaç, tek
icraat sürecek mücadeleyi başlat. Fenerbahçe taraftarına o küfrü edebilecek
kadar ciğeri 5 para etmez adamlara gösterdiğin müsamahanın çeyreğini kulüp için
hizmet eden kişilere göstersen zaten gerisi gelir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder