20 Mayıs 2019 Pazartesi

Kaybettik


Kaybetmekten daha kötüsü, bir sonraki sefer kazanacağına olan inancını da kaybetmek...

Lig esas yarışımız ve biz 5 yıldır kaybediyoruz. Sebeplerine girersek ''kaybediyoruz’’ demekte haksız çıkarım kabul ediyorum. 2014’te Otobüsümüz kurşunlandı. 2015 ve 2017 arası QTM gazetelerinin bile manşet olarak hakemlerin kartal pençesi yaptığı resimleri koyabildiği, devletimizin bize hakkımız olan araziyi dahi vermezken, yılın projesi olan takıma stat, sponsorluk vb. Dev Kıyakları geçtiği bir sezon oldu. 2017-2018’de rakibimize gol attık saymadılar, yetmedi şampiyonluk maçında Kadıköy’de 3 penaltımızı vermediler. Bu yılsa ligin son 5 maçında yaşananlar malum. Biz yarışmasak bile ülkede her şey değişse de tek değişmez gerçek olan galatasaray şampiyon olmaz, şampiyon yapılır planı yine işledi ve 2 MHK iş birliği ile şampiyon yapıldılar...

Durumun iç yüzü maalesef bu ama toplum, ülke, gerçekler dış yüzüne göre şekilleniyor. Kaybeden en temizi olsa bile kaybettiğiyle kalıyor. Kirli olanlar ise kan, ter, gözyaşı, emek gibi puntolarla kutlanıyor... Zaten kaybetmekte sorun yok, Fenerbahçe kaybetse de YENİLMEZ bunu hepimiz biliyoruz ama işte tüm bu sistematik hikayelerin tek ortak yanı olan Fenerbahçe’nin üvey evlat muamelesi görmesi, her açıdan dışlanması, yalnız bırakılması, yıpratılması ve milyonlarca insan bir teste tabi tutulurmuşçasına devamlı camianın sinir uçlarına basılması durumu artık o kadar bariz ve can yakıcı sahneleniyor ki futbol adına tüm doğruları yapsak dahi kazanacağımıza olan tüm inancımı kaybettim.  Evet futbol adına tüm yanlışları yaptığımız bir sezon geçirdikten sonra bunu söyleyince biraz havaya konuşuyor gibi oluyorum ama o 4 üzücü sezonun ardından yeni bir sayfa, yeni umutlar, hayallerle başladığımız bu sene özeline gelirsek kaybetmemizin sebebi keşke sadece saha içi doğruları yapamamamız olsaydı...

Geçmişe dönersem Aziz başkan döneminden de 2 sayfa sebep sonuç çıkartırım. Ama ben bu yılı yazacağım.

Evet Guardiola dahi gelse kimyasını oturtamayacağı bir takım kuruldu, sportif planlama belki de tarihin en kötüsüydü. Kötü sonuçlarla başladık falan filan ama biz bu yılı esas henüz ligin ilk ayında Emre Akbaba transferi aşamasında kaybettik.

1-Emre’yi almadık; psikolojik üstünlüğü ve itibarı kaybettik. (ki bence Emre transfer çalımının yanı sıra bence takımın aradığı tipte de bir oyuncuydu.)
2-Başkanları, Karadenizli siyasi ilişkiler & kirli işler müdürleri ve ultra kirli taraftar grupları neler söyledi. (Yalı Çocuğu vb) Tek kelime etmedik, kaybettik.
3- Ali Dürüst’ün transferde payı olduğunu tüm Türkiye izlediği halde pasif agresif bir tutum sergiledik, kaybettik. Hele Ali Dürüst istifa edip galatasaray’a hizmet için geri döndüm dediği gün rakibe 22. Şampiyonluk gelmişti bile. İşte o hamlede top yekün kaybettik.

Bu pasifliğin ilk sinyallerini resmi hesaplarından önce ‘’Koç’’ soyadını o ilkokul çocuklarının bile bildiği iğrenç subliminal ‘’küfür’’ hali ile yazan, ardından da koç kafası kesme videosu paylaşıp silen Bursaspor’la yaşanması gereken ama sustuğumuz gerginliğimizde almıştık... ''Başkanın tarzı bu'' dediler değildi. Oysa başkan aynı dönemlerde camiaya seslenişlerde; eski başkana, yönetimlere, Aykut hocanın ekibine, analizcilerine, 18 yıllık kulüp efsanesi ve kaptanı Volkan’a, Dirar’a, Aatıf’a tüm agresifliği ile hücum edebiliyordu. Ayrıca başkanın yeri geldiğinde ne kadar agresifleşebildiğini ve alışıldık üslubunun dışına çıkabildiğini bu örneklere daha da iyi görebilirsiniz.

 





Sezon başında başkanın saygı diyerek ceket iliklediği rakipleri hem kişisel hem de camialar arası çirkinliklerine devam ediyordu. Ama hala gereken Fenerbahçe Başkanı duruşu ortalarda yoktu. Jailson’un tokadını saymazsak tabir-i caizse dayak yediğimiz meşhur Galatasaray deplasmanı sonrası ‘’Şükür artık başkan o elini pantolondan sokma hareketini yapar, kemerini bi sıkar’’ diye beklerken, koridorda Terim’le, Albayrak’la sarıldığı kesitleri görüyorduk. Sonra ne mi oldu? Başkan misafirliğe gittiği yerde resmen dayak yediği o adamlara sarılırken, yine aynı adamlar 3 hafta boyunca gördüğü mobese kamerasına bile konuştu. Üstelik başkana ne hayvan demedikleri kaldı ne suyun ötesi... Yine sustuk. Bu susmayla kaybetmenin de ötesine geçtik, tüm ipleri verdik. 20 yıldır en başarılısı olamasak da en azından bildiğimiz tek gerçekten olduk. Masanın en ağır abisi bizdik, komple masayı verdik.  Üstüne üstlük 17 kulüple aynı safta göründüğümüz bildirili hikayenin sonunda 1 başına kazanan ve mağdur/mağrur imajı yakalayan gs oldu. Adamlara yetmedi MHK’yi değiştirttiler... Yetmedi yeni MHK’yi şekillendirdiler. Son 5 haftada emeklilik öncesi son ikramiye maçı gs olan hakemlerin neler yaptığı ortada.

Şimdi tam da rakibimizin şampiyonluk sayılarında bize 6 basamak daha yaklaştığı akşamda yazıyorum bunları. Bir sene daha kaybetmeye biz dayanabiliriz, üstesinden gelebiliriz ama fiziki şartlar, gerçekler o çınarın bir çok dalının artık bir sene daha dayanamayacağını gösteriyor. Bu yüzden başkan ve yönetimin bu kahır sezonundan ders almak ve ceketi, kravatı çıkarıp kolları sıvamaktan başka şansı yok. İşte burada işin kötü yanı beliriyor: Yönetim neredeyse tamamen; Fenerbahçesi dışındaki ticari dünyalarında bembeyaz kalmak zorunda olan ve takım elbiselerini kirletirse sıkıntılar yaşayabilecek iş insanlarından kurulu. Oysa Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi futbol da çamur içinde hatta belki de en kirlisi... Yani başkan ya o çamura bodoslama atlayacak, gözü pek insanları yanında toplayacak ya da bir şekilde yanındakileri o çamura girmeye ikna edecek. İlk verilmesi gereken savaş TFF Başkanlığı ve TFF yönetim listesi. Orada yapacaklarımız belki de önümüzdeki 3 yılı belirleyecek...

Bunun yanı sıra Fener Ol’la olmayacağını bildiğim, tek geçerli yolun başkanın ve çevresindeki insanları kişisel gücünü ve lobicilik faaliyetlerini kullanmak olduğunu düşündüğüm FFP durumu aşılacak; Fenerbahçe’nin sahada, özellikle de Kadıköy’de rakipleri titrettiği domine eden kadro kurulacak. Başka bir yolu yok. Zira acı oldu ama anladık ki Fenerbahçe iyi kadrolarla oynarsa zirveyi sonuna kadar kovalıyor, kötü kadrolarla oynarsa düşme potasından rakiplerin ikramları sayesinde kurtuluyor. Elif gibi 5 genç alıp satsak ohoooo gibi hayali gazlara gelebilecek imkanlara sahip değiliz. Evet bunu yapmalıyız ama şimdi değil. Şampiyon olacak futbol idaresi sağlanmak zo-run-da. NOKTA

Anlık Gelişme: Ben bunları yazarken Fenerbahçe taraftarları F4 finalinde artık skorun dönemeyeceğini anladığı anda Gergin Ataman’a ‘’Mola alsana’’ demeye başladı. Salondaki Ali Koç ise kalktı ve tribüne girerek bunu engelledi... Birkaç dakika sonra Gergin tribünlerimize dönüp ‘’S... Lan O..... Çocukları’’ dedi. Yani tüm yazdıklarımı boşa yazmış oldum. Muhtemelen yine pasif agresif bir iletişimle sadece Semih Özsoy üzerinden yürüyecek bir cevapla karşılık verilecektir... Bunu yapmayı sevmiyorum ama mecburum: Aziz Yıldırım o maçı zaten izlemezdi de, velev ki izledi diyelim. O küfrü gördüğü ya da duyduğu anda kıpkırmızı kesilen suratı ile nerede olursa olsun o Gergin’e haddini bildirirdi.... Bu ‘’Gergin’’lik karşısında gösterdiğimiz ve devamında göstereceğimiz tutumumuz bile tüm sezonun ve geleceğimizin en büyük göstergesi aslında.

Bu aşağılık düzenin aşağılık aktörleri, göstermeye çalıştığın o saygıyı hak etmiyor başkan. Artık lütfen ama lütfen Koç grubunun değerli bir üyesi olan Ali Koç olarak değil Fenerbahçe Başkanı olan Ali Koç olarak hareket etmeye başla sevgili başkan. Geçmişimizle barış, kulüp içi bölünmeye son ver ve sen bu üslubu devam ettirdikçe kafana/ kafamıza daha çok vuran; senin 2007’deki deyiminle ‘’hakkımızı devamlı çalan bu şerefsizlerle’’ tek vücut, tek amaç, tek icraat sürecek mücadeleyi başlat. Fenerbahçe taraftarına o küfrü edebilecek kadar ciğeri 5 para etmez adamlara gösterdiğin müsamahanın çeyreğini kulüp için hizmet eden kişilere göstersen zaten gerisi gelir...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder