18 Eylül 2015 Cuma

BİRLİK

Tarihimizin en iyi kadrolarından birini belki de en iyisini kurduk. Üstelik alışılagelmişin dışında transferlerin %70’i kamp dönemine yetişti. En büyük transferimiz dediğimiz “kurumsallaşma”,
başkanın kabuğuna çekilmesi ve Terraneo’nun tüm yetkiyi eline alması ile bu denememizde hemen hemen gerçekleşti. Kombine rekoru, forma satışları ve Asrın projesi Yandex anlaşması… Olabilecek her şey bugüne kadar hiçbir sezon öncesi olmadığı kadar “kusursuz” başladı. Durum tribün ayağında da böyle İDİ. Sadece benim yaşadığım bir şey mi bilmiyorum ama çocukluğumdan beri her “şampiyonluk yılını” kamp döneminde hissetmişimdir. Şampiyonluk kendisini hissettirir. (Bilimsel hiçbir açıklaması olmayan bu durumu sanırım sadece “taraftar” olan anlar) İşte bu yıl da sahiden “hissettiğimiz” yıllardan biri. Hocanın tavırları, yenilenen ekibin enerjisi ve yukarıda yazdığım tüm olumlular… Hala da ümitsiz değilim ve hislerim devam ediyor fakat gel gelelim ki 15’den fazla resmi maç oynayan ve neredeyse tamamen aynı dili konuşan bu kadronun hala hislerime rağmen o ışığı verememesine oturtabildiğim her hangi bir açıklamam kalmadı. Hissettiğim tüm senelerde, berbat başlangıçlarda bile herhangi bir maçın 7 dakikası oynanan oyun o ışığı n’apar eder gösterirken, bu yıl o 7 dakika hiç olmadı. (İtiraz edenleriniz olacaktır fakat buna Molde maçının ilk 15 dakikası da dahil) Bu müthiş kadro kendisine tanınan zamanı, maalesef başkanın CNN Türk programındaki “1 ay” söyleminin de etkisi ile git gide daralttı. Takım; 4-4-2, sakatlıklar, yanlış tercihlerin ve kondisyonsuzluğun ötesinde bir ölü toprağı etkisinde ve gerçekten “şu olmalı” dediğim bir şey kalmadı. Yine de hocaya inanıyorum, takıma güveniyorum ve ışık en geç Beşiktaş maçında gözümüzün içine içine girecek diye bekliyorum...Sadece güvenip, inanıp seri yakalamayı beklemeliyiz. İşte tam da burada işin tribün ayağına gelirsek, 3 Temmuz birikimini başarı çığlıkları ile deşarj olarak dışa vurması gereken ve bunu yer yüzünde en çok hak eden bu tribünler, başarısızlık ihtimalini düşündüğü anda bile homurdanma yolunu seçiyor. Bu kafayı anlayabilsem de kızıyorum. Aziz Yıldırım’ın fevri davranıp Ersun Hoca’yı, Alex’i 1 çırpıda harcaması ne ise Ozan Tufan’a ilk 11 de çıktığı ilk Kadıköy maçında, Mehmet Topal çıkana kadar maçın en iyisi olmasına rağmen homurdanmak da bence aynısı. Camia olarak o kadar eş negatif duygulara sahibiz ki. Bunu gerçekten boşaltmak, rahatlamak zorundayız ve tek yolu BAŞARI..Anlayabilme sebebim bu ancak ortada hala sahibini bulamamış 9 adet forma var. (aslında 8 yazacaktım fakat dün Volkan’ın yedek oturması fikrimi değiştirdi.Garanti gördüğüm 2 forma sizin de düşündüğünüz gibi Nani ve RVP)  Bu durum, geriye kalan birçoğu yedek olacak 20 küsür insana “hata ” fobisi yüklüyor. Ve biz, hissettiğimizi futbolcuya da hissettirmedikçe başarı gelmeyecek, gelmiyor. Geçen yılın son haftaları bu durum 4.yıldıza mal oldu. Bundan ders almış olmalıydık. Şimdi geç kalmadan kendimize gelmeli ve “Hissettiğimiz” her yıl gibi bütün olmalıyız. Zor, biliyorum ama alışkınız ve başarabiliriz: ŞU İLLET BİRİKİMİMİZİ BİRAZ DAHA BASTIRALIM. Öfke boşalmalarımızı mayıs'ta Bağdat Caddesinde atacağımız çığlıklara saklayalım. Hatayı bile alkışlayalım! Ersun hoca dönemindeki Alper ile şu Alper arasındaki farkı düşünmeniz bile referans sonuç olacaktır… Avrupa’da n’olur bilemem ama biz gerekeni yaparsak, bu takım Türkiye’de bu yıl şampiyon olacak.
Hak ettiğini hep alman, sakin ve mutlu olman dileğiyle 12 Numara…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder