1 Kasım 2018 Perşembe

SANCAK


ELVEDA COCU

Son yazımın mürekkebi kurumamışken yönetim tarafından geç kabul edilmiş bilmem kaçıncı facia sonunda Cocu gönderildi.

Daha önce eleştirdiğim gibi Anıtkabirdeki atası ve kulüp efsaneleri dışında kimseye ceketini iliklemeyecek Fenerbahçe; maalesef sezona herkese ceket ilikleyerek başladı. Ezber bozmayı seçerek ‘’Saygı’’ dedi, kendisine saygı kırıntısı gösterilmeyen topraklarda... Nasıl şampiyon olduğu herkesçe malum olan arkası SAĞLAM antrenörlere bile odasına kadar inerek gösterilen o saygıyı; keşke kariyerinde bir daha çeyreğini bile göremeyeceği zorluklarla yola çıkan, iyi niyetinden, düzgün karakterinden, mücadele isteğinden asla şüphe etmeyeceğimiz Cocu’ya da gösterebilseydik. Gönderildi, yerine veda edildi diyebilseydik. Basın toplantısına dahi çıkarılmayan, soyunma odasında teri soğumadan stadyum terk ettirilen Cocu’nun internete düşen; omzunda çantası, kafası önde, yapayalnız hali içimi parçaladı. Olmadı... Vefa, saygı, değişim diye yola çıkan vizyona hiç yakışmadı...

Antrenörlüğü ile çok büyük hayal kırıklığına uğratan Cocu buna rağmen aklıma bize bıraktığı 15.likle değil, gördüğüm en düzgün spor adamlarından biri oluşu ile gelecek...

****

Şimdi n’olacak?

Başkanın ‘’Ocak ayına kadar bir facia olmazsa’’ sözünün söylendiği hafta, hepimiz tren raylarına bağlanmış bir kurban gibi uzaktan git gide büyüyerek üzerimize doğru gelen ışığı izlemeye başlamıştık. Hep birlikte elimizdeki halatları çözecek vaktimiz vardı ama ya tren durursa diye Ankaragücü maçının son düdüğüne kadar bekledik. 

İşte şimdi o kara tren yanı başımızda. Devleşen ışıktan ötürü hiçbir şey göremiyor, inleyen korna sesleri arasında birbirimize sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Çünkü başkanın bahsettiği facia Ankaragücü değildi, olamaz da. Galatasaray’a aynı mahkum tavrı sergilemek, bu yıl özelinde yaşayabileceğimiz en büyük facia olur. Fenerbahçe Galatasaray'a kaybedebilir ama yenilemez! 

Takım inşallah en azından bu maçta Fenerbahçe olduğunu hatırlar! Peki biz hazır mıyız? Yarın derbi var, yani tren burnumuza dayandı ancak hala hiçbirimiz kalkıp raylardan kaçmak için çabalamıyoruz, aksine birimiz bizimkisi gelsin, diğerimiz bizimkisi neden gitti ki, diğerimiz o olsaydı böyle olmazdı, diğerimiz bu geldiğinden beri hiç bir şey değişmedi diyor. Halbuki korna sesinden kimsenin kimseyi duymadığının da farkında değiliz.

26 yıllık taraftarlık defterimde bundan daha heyecansız, daha önemsenmeyen, daha üzerine düşünülmeyen bir derbi hatırlamıyorum. Konu yenilgi korkusu değil ki öyle bir korkum yok. Bundan bile kaotik dönemimizde neler yaptığımızı biliyorum. Konu bizi artık Galatasaray maçının bile birleştirememesi. Görüşlerine en değer verdiğim büyüklerim bile maalesef bu girdabın içine kapıldılar. 3 Temmuz direnişinin karargahı olan Twitter, 7 sene sonra en büyük sorunumuz haline geldi. O organik mahalle ortamıydı ki bizi ateşleyip annelerimizi, kardeşlerimizi maça bırakıp dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde 15 bin kişilik kaldırım tribünü kurmamızı sağlayan. Şu vakit yenisini denesek muhtemelen muhalif bir ‘’karşı kaldırım’’ tribünü kaçınılmaz olurdu...

Büyük çoğunluğa hiç düşünemedikleri bir bilgi vereyim: Hem Ersun Yanal’ı hem Aykut Hocamızı, hem Aziz başkanı, hem Ali Koç başkanı aynı anda sevebiliyoruz arkadaşlar. İnanın birini sevmek için ötekinden nefret etmek zorunda değiliz. Hatta en basitini öneriyorum; Fenerbahçe'yi sevmek varken onların hiçbirini bu kadar sevmek zorunda değiliz! Ben bugüne kadar hep öyle yaptım... İçlerinden bazılarına kızgın, küskün olabiliriz. Ama hiçbiri yine de birer uç, kutup değil. Sadece hataları ile sevapları ile arma için emek sarf etmiş, sarf etmekte olan şanslı insanlar... 

Bu kutuplaşma öyle inanamadığım noktalara varmaya başladı ki salt isim fanatizminden çıkarak sosyolojik bir hal alıyor gibi. Sanki ülkenin 16 yıldır sistematik olarak hepimize işlenen ‘’bir kutba dahil olma'' güdüsü siyasetler üstü, ideolojiler üstü belki de tek değerimiz olan Fenerbahçe’mize de yansımaya başlıyor, en sağ duyulu olanlarımız bile net konuşmasa dahi ince ince Aziz başkanın ya da Ali Koç’un kutbunu seçmek zorunda gibi davranıyor... Özetle Fenerbahçe Cumhuriyeti fena halde Türkiye Cumhuriyeti’nin küçük bir simülasyonu olma yolunda ilerliyor. Yani biz birbirimizi yerken ülke kan kaybediyor, değer kaybediyor, can kaybediyor, gelecek kaybediyor...

Çekelim artık şu süngeri geçmişe. Bu bölünme bizi bugünleri dahi aratacak bir yola doğru götürüyor. Bir an önce sadece FENERBAHÇE dediğimiz eski BİZ olmak zorundayız. Kim gelirse, kim devam ederse, kim kalırsa, kim giderse gitsin mevzu Fenerbahçe ise hepsinin, hepimizin canı cehenneme değil mi? Yani sorunun cevabına gelirsek şimdi ne mi olacak: Ya yine kaldırımdaki gibi omuz omuza vereceğiz ya da (asker ocağında bu yazacağımın karşılığını, ciddiyetini bilen bilir.) Sancak göz göre göre düşecek! 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder