24 Mart 2024 Pazar

NEHİRDEKİ AYA ULAŞALIM, KÜLLERİMİZDEN DOĞALIM!

Kızımı uyuturken okuduğum ve çok sevdiğim bir hikaye var: Ejderha Efsanesi.

Öykü en büyük isteği aya gitmek olan bir ejderhayı anlatıyor. Bir gün dayanamayıp aya gitmeye karar veren ejderha diğer hayvanlara bu haberi verdiğinde hepsi ona katılmak istiyor. Timsah ''beni de götürmelisin!'' diyor. Zürafa ''lütfen ben de geleyim'', gergedan tüm o ağırlığına rağmen ''beni yanına alırsan pişman olmazsın'' diyor. Fil, ''bu yolculukta sana önerilerimle çok yardımcı olurum'' diyor. Tüm hayvanların en güçlüsü ve görkemlisi olan ejderha hiçbirine kıyamıyor ve sırayla onları sırtına almaya başlıyor. (Hikayeye bu noktada giriş yapan sırtlanın yerine aslan yazmayı tercih ediyorum) Son olarak olanı biteni uzaktan izleyen aslan, ''izin verin de geçeyim'' diyor. Ejderha, seni aya götüreceğimi de nereden çıkardın? Diye sorduğunda ''çünkü ben neşeli bi aslanım, yolculuk boyunca sizi eğlendiririm, ben olmadan bu yolculuk çekilmez'' diyor. Yüce gönüllülüğüyle tanınan ejderha o güne dek onunla hiç arkadaşlık yapmayan, hatta genellikle ona kötü davranan aslanı da sırtına almaya karar veriyor. Ancak aslanın da binmesiyle yükü taşıyamayacağı noktaya geliyor. Yine de gücüne güvenen ejderha havalanıyor ve aya doğru uçmaya başlıyor. Bir noktada sırtındaki hayvanlar ejderhanın zoruluklarını göz ardı edip düşüncesizce eğlenmeye, tepişmeye başlayınca ejderha daha fazla dayanamayacağını anlıyor ve sakince yer yüzüne dönüp yumuşak bir inişle herkesi sağ salim geri bırakıyor. Yaptığı fedakarlığın sonucunda hayalinden olan Ejderha mutsuz şekilde nehre yaklaştığında ayın nehirdeki yansımasını görüyor ve ''madem gökyüzündeki aya ulaşamıyorum o zaman nehirdeki aya ulaşırım'' diyerek atıyor kendini nehire... İşte o gün bugündür kimse dünyada bir daha ejderha görmüyor...

Bu hikayeyi anlattım çünkü içine olduğumuz durumla çok benzediğini düşünüyorum. Ali başkanın gerekirse alt lige ineceğiz, açıklamasını dinler dinlemez her Fenerbahçeli gibi ben de opsiyonları, olabilecekleri düşünüyorum. Hatta bir haftadır bu düşüncelerden ötürü uyku düzenimin bozulduğunu, anksiyetelerin başladığını söyleyeyim. İlk gün herkes gibi duygularımla hareket ettim. Ne gerekiyorsa yapılsın, yeter! Dedim. Ancak ikinci gün mantıkla birlikte büyüyen bir farkındalık başladı. 

ALT LİGE İNMEK NEYİ DEĞİŞTİRECEK Kİ?

Ben diyeyim 2006 yılında, büyüklerim desin 1980 sonlarında bir tuşa basıldı. Bu FETÖ'nün ''futbola da el atmalıyız'' kararı ile mi başladı yoksa ülke içi derin-yüzeysel pek çok Ağar pardon ağır faktörün ''uzun vadeli'' planlarını başlatma isteğiyle mi oldu bilmiyorum. Ancak 2006 Denizlispor maçında bir sihirbazlık yapıldı ve biz hiç anlamasak da yörüngemiz paralelde ilerleyen farklı bir yola saptırıldı. 

Aziz Yıldırım istifa etti. O dönem küs olduğu Ali Şen de araya girerek onu geri döndürdü. Camiada acayip bir sinerji, birliktelik yaratıldı. 'Konuşursam yer yerinden oynar' diyen başkan konuşup masayı devirebilirdi ama yapmadı. Tıpkı ejderha gibi gücüne güvendi. Ülkenin huzurunu, rengini, rakiplerin eko sistemini, ülke futbol habitatını sırtına yüklendi. Kendine güvendi ve uçmaya başladı.
Gözünü karartıp hodri meydan diyecek kadro kurdu. Hemen o yıl tekrar şampiyon olup bir yıl sonra da Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finali görecek, Forbes dergisine kapak olacak, borsa değeri 1 milyarı aşarak Avrupa 1'inciliğine yükselecek kadar uçtu hatta. Ay git gide yakınlaşıyor gibiydi. Ancak bu ihtişama rağmen Türkiye'nin Bayern Münih'i olmamamız için asla seri başarılar yaşamamıza izin verilmedi. Yine de Aziz başkan rakipleri sırtından indirip masayı devirmek yerine her seferinde vites büyütmeyi, kanat çırpmayı seçti.

Fakat sonunda hepimiz bir noktada artık geç de olsa farklı bir yörüngede ilerlediğimizi anladık. Dönemin bakanı Faruk Çelik'in haftada bir Bursa antrenmanlarında açıklamalar yaptığı, rakiplerin koalisyonlar kurduğu hatta bizzat itiraf ettiği; mesela yarışta dahi olmayan BJK'nin kalecisi Rüştü'nün ne alaka ise rakiplerimizin oyuncularını arayıp ''Fenerbahçe'yi yenin diye motive ettiği, Bursalı oyuncuların Onur Kıvrak'a Fener'den gol yeme dile benden ne dilersen, dediğini itiraf ettiği vb detaylarla 'düzenlenmiş' Bursa şampiyonluğu sonrası 2010 Haziran'ında... (3 Temmuz kumpasının başrolü Mehmet Berk'in Aziz başkana ''eğer 2010'da şampiyon olsaydınız operasyonu o zaman başlatacaktık'' sözü ile doğru anladığımız da kanıtlanmış oldu.)

Bundan sonrası malum. 2011 Kumpası ve bugüne kadar gelen domino etkileri... Yazsam Ansiklopedi olur. Gerek de yok, zaten bilinçli olan her taraftar da ezbere biliyor. Öfkemize tuz basmayayım. İşte milyonlarca Fenerbahçeli; sırtında çakallar, timsahlar, aslanlarla debelenip duran, türlü türlü badireler atlatan, sırtındakiler tarafından sokulan, yaralanan, darp edilen efsanemizi 'ha düştü ha düşecek' korkusuyla hala kaygı içinde izliyoruz.

Derken sonunda bir başkanımız masayı devirmeye karar verdi! 2 Nisan günü sakince nehrin kenarına inecek ve sırtındaki tüm dost görünümlü yükleri bırakıp hepsine ''cehennem olun'' diyecek. Ancak ben bu noktada alt lige düşmenin, üst ligde debelenmekten farkı olmadığını düşünüyorum. Zira George Orwell'in epik hikayesindeki gibi bir çiftlikteyiz. Alt ligler, üst ligler fark etmeksizin hepsi aynı çitlerin ve çamurun içinde. Pislik dolu bir çiftlik. Her hayvanın eşit ancak bazılarının daha eşit olduğu, hak etmeyenlerin 'liderimsi' yapılmaya çalışıldığı bir çiftlik... Bu çiftliği yönetenler, bakımını yapanlar, hayvanları besleyenler aynı (En azından 4 yıl daha böyle olacak) bu çiftliği yakanlar, besinlere zehir koyan düşmanlar aynı.


NEHİRDEKİ AYA ULAŞALIM

Bu yüzden havada uçuşan fikirler arasında çiftliği kökünden yok edecek, bu eko sisteme gününü gösterecek hatta çiftliği 'gerçekten' yönetenlerin koltuklarını dahi sarsacak en etkili tercih: Nehirdeki aya ulaşmak! Evet çok zor. Tam 5 yıl, bir daha bu efsaneyi hak ettiği yerde görememek kolay kolay dayanılabilecek bir ızdırap değil. Hasret kaldığımız aya yolculuktan ayrı kalmak, hele hele nesilleri kaybetmek çok büyük bir karar. Çok zor bir intihar girişimi... Ancak bu tercih aynı zamanda 45 Bin kadının stadı doldurduğu, 15 bin erkeğin kaldırımda tribün yaptığı camia için ''bu da gelir bu da geçer'' diyebileceğimiz yeni bir destan yazma şansı da olabilir. 

Ali Koç, seçildiği gün ülkenin en güçlü kişisiydi (Cumhurbaşkanı dahil) öyle ki ''5 yıl boyunca şampiyonluk falan yok, Gençlikle yürüyeceğiz, yapısal reform yapacağız ve 5. yılın sonunda bir kültür inşa edip 2023-2033 arası en az 7 şampiyonluk görecek sistemi oturtmuş olacağız'' dese bir Fenerbahçeli dahi itiraz etmezdi. 2024'teyiz. Maalesef 2018'den bir adım daha ileride değiliz. Bu reform tercih edilse bunca yıpranma yaşanmamış, belki de gerçekleşmiş olabilirdi, kim bilir? Aslında başkanın hayali de buydu ama ülke futbolunun dinamiklerine, iklime yenildi ve her yıl 'şampiyonluk' vaat etti. Engebelerle dolu aya yolculuğu seçti... 

Hiçbir insanın kucağına aynı şans ikinci kez düşmez. Şayet nehirdeki aya ulaşırsak başkanın kucağına o reformu yapabileceği 5 yıllık baskısız, dış müdahalelerin asgariye ineceği bir şans yeniden düşmüş olacak. Camia ve tribünler bu zor kararı alan başkanının zor günlerinde tabi ki arkasında duracak. Tıpkı 3 Temmuz'da ''klimayı sök onu alacağım'' diyerek yaptığı gibi... Ali Şen'in Aziz Yıldırım'a gösterdiği büyüklüğün benzerini o da Ali Koç'a gösterse ve camiada 2006'daki hatta 2011'deki o aile içi ortam sağlansa ve sonuçta 2 Nisan'da alt üst ettiğimiz bu düzen sayesinde; 2028-29 sezonunda çok daha farklı bir iklime sahip ''Yeni Türkiye'nin, Yeni Süper Ligi''ne çıkıp orta vadede, sırtında hiçbir yük olmadığı için aya ulaşabilecek bir yolculuk için hayaller kursak çok güzel olmaz mı?

O noktada bir iletişimci olarak Şanlı Armamıza bir Anka Kuşu eklemek, hatta artık Sarı Kanaryalar değil ''Anka Kuşları'' olarak yola devam etmenin çok yerinde olacağını da Twitter'da büyüklerimden linç yeme garantim olsa da şimdiden yazayım:) Tüm dünyaya; onuruyla, bilgeliği ve gücüyle gerekirse kendini yok edip, efsanevi şekilde küllerinden yeniden nasıl doğduğunu, bir bataklığı kurutup cehennemi nasıl cennete çevirdiğini anlatan bir efsane olmak. Bu fikri düşünmek, bir haftalık anksiyetelerime iyi geliyor... Sonuç bu mu olur hep birlikte göreceğiz. Hikayenin sonunu; kongre üyelerimiz ve başkanımız yazacak. Aya çıkmaya dirense de, nehire de inse bize düşen Fenerbahçe'yi koşulsuz desteklemek olacak.

Fenerbahçe'nin sırtında bu ülkenin tüm fırsatlarından faydalanan ancak aya ulaşmasını istemeyen asalaklar bilsin ki Fenerbahçe maç kaybeder ancak Fenerbahçe yenilmez!
Harici ve dahili düşmanlara arifeyi gösterir fakat bayramı yaşatmaz. Fenerbahçe o kirli elleri lavaboya sokar...


Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ve Fenerbahçe Cumhuriyeti!