15 Nisan 2019 Pazartesi

YAMA

Bizler bu forma ve arma mücadelesinde bu zorlukların üzerinden gelebildiğimizi ve gelebilmek için mücadele etmemizi başından beri söylüyoruz. Bu mücadeleyi bugün yine sahada verdik.

Biz kendi açımızdan bugün ne olursa olsun her isteyenin elini kolunu sallayarak buraya gelip puan alacağı ya da alabileceğini düşündüğü bir yer olmadığını ve istediği şekilde buradan puanlarla dönüş yapacağı bir yer olmadığını her zamanki gibi gösterdik. 

Her oyuncunun başına gelir. O pozisyondaki ikinci bir toptu. Sahipsiz bir topu kazanıp uzun ileriye oynadıkları, bir pas olarak değil uzaklaştırma adına yapılan bir oyundu. Biz orada biraz tereddüt ettik. Acaba ofsayttaki oyuncu muydu değil miydi diye. O anda ofsaytta olmayan hareketlenince sanırım takıldılar ve o karar sonucunda da oyuncumuz oyun dışında kaldı.

Ersun Yanal’ın ‘’kriz dönemini iletişim gücümle atlatırım, futbolcuların ve camianın öncelikle düşen özgüveni toparlamaya ihtiyacı var’’ diyerek yola koyulduğunu görmek hoşuma gitmişti. Ancak bu Ocak kampında, bilemedin 2.yarının ilk maçı sonrasında bitmek zorunda olan bir strateji olmalıydı. Ligin bitmesine 6 maç kala üstelik 14. Sıradayken hala Arma, Forma, Büyüklük söylevleri duyunca bunun strateji değil yama olduğunu görüyorum ve öfke ile takip ediyorum. Yukarıdaki açıklamalar da teknik direktörümüzün dünkü derbi sonu toplantısından...  Hadi o bu rezalete imza atmış, peki kulübün resmi sitesi bu rezaleti nasıl paylaşıyor? Bu bile bizim iyi yönetilmediğimizi gözümüze sokan onlarca örnekten biri. Eğer Ali Şen ya da Aziz Yıldırım başkan olsaydı (Aziz Yıldırım kıyası yapmak, konuyu oraya çekmek istemem ama yaşım itibari ile hepi topu 3 başkan gördüm, mecbur onları baz alacağım) bu utanç verici açıklamalar resmi siteden yayınlanmazdı. Hele Ali Şen, bu akşam hoca ile yollarını da ayırmış olurdu...

***
Ersun hoca, artık Allah aşkına kurtlar vadisi karakteri gibi konuşmayı bırak. Bize Fenerbahçe’yi anlatma. Bize o armayı, onun ne demek olduğunu anlatma. Bizim 3 Temmuz’dan sonra 2 kez Trabzonspor’da görev alabilmiş mideye sahip birinden Fenerbahçeliliği duymaya inan hiç ihtiyacımız yok. Bize mesela Moses, Tolgay, Topal aşkını anlat, sabaha kadar dinleyelim. Jailson’da göremediğimiz kusur neymiş, senin onda görmeyip Topal’da gördüğün cevher neymiş onu anlat dinleyelim. Ne bileyim işte Cocu ile takımın yıldızı olan, topu aldığı anda en az 20-30 metre kat eden, adam çalımlayan, ciğersizmiş gibi 90 metre arasında oynayıp 90 dakika durmadan koşan ve yorulmayan Elif’in, sen geldin geleli yokları oynaması tesadüf mü, onu anlat. Yine Cocu ve Koeman döneminde bu adamın yüreği herkeste olsa şampiyonluğa oynardık, dediğimiz Skrtel’in ne oldu da sen geldikten sonra yüreği soldu onu anlat. Mesela neden golcü aldırmadın? Hadi şartlar el vermedi alamadılar, diyelim. Peki o halde ilk yarıda forvetler arasında en çok gol katkısı olan Frey’i -tamam kabul ediyorum adam Anadolu takımı seviyesinde ama- neredeyse tesislere almayışının sebebini anlat? Bu hafta cezalı Soldado olmayacak (Soldado varken var mıydı ki diyeceksiniz haklısınız...) Yusuf Mert’i oynatacağını bilsem itiraz etmem ama Frey’i bu kadar kaybetmekteki sebep neydi? Ayew, Alper var en kötü koyarım birini forvete n’olacak, mı dedin? Bitmedi hoca, bu ne yapacağını bilemeyen takımdaki aptallık anaforuna henüz katılmadığı için, fark yaratabilen ve gole tek yakın adam olan; Beşiktaş maçının kahramanı Miha Zajc, ne oldu da yedeğe düştü, onu da anlat. Ligde kalmaya oynayan takımda genç oynatmamanı anlıyor, saygı duyuyorum ama adım gibi eminim ki Berke şu kalecilerden, (kirada olsa da) Barış şu Moses’tan, Oğuz Kağan ve Ferdi de bu Tolgay ve Topal’dan daha iyi olmasa da daha kötü olamazlar! He olacaklarsa da zaten lütfen umutlarımızı da alıp derhal gitsinler o ayrı mesele... 

(Yusuf Mert’i buraya eklemek için erken mi bilmiyorum ama Semih Şentürk’ün Tamer Güney tarafından böyle bir sezonda son 5 maç ilk 11’e alınarak yıldızlaştığını ve Fenerbahçe’nin gol kralı, canı, ciğeri olduğunu hatırlatırım)

Sonuç olarak; Artık ne olur bize bizi anlatmayı, geniş zamanlı laflarla kalbimizin etrafında dolanmayı, senin gözünde görmediğimiz inançla bizi ümitlendirmek için çabalamayı bırak, gerçeklere dön. Geçekleri kabul et ve o bahsettiğin büyüklük için yakışanı, gerekeni yap. Hocalığını yap. Bu soruların cevabını ver tabi vaaz verme sahada ver... Lefterlere, Canlara layık olmanızdan geçtim, kazandığınız paraya layık olun ona da razıyım!

Ek olarak: Başkan da keşke sahada futbolcuları çember yapıp konuşmalar yapmak, eski futbolcuları çağırıp eğlendirmek gibi popülizmleri bıraksa da hepimizin adına yazdığım bu soru(n)lara yönelse...

***
HADİ ŞU SON 6 MAÇI BİR ŞEKİLDE ATLATTIK, YA SONRA?

Saçından sakalına, bakışlarındaki yorgunluktan, kulübedeki heyecansızlığına; yukarıdaki gibi nice saçma demecinden, maç içi hamlelerine... Özetle her hali ile bu Ersun Yanal’ın, 2013 yılındaki Ersun Yanal’ın çeyreği kadar motive olmadığını, futbolun günümüzdeki gerçeklerinden uzaklaştığını ve hem bize hem sahaya katabilecek pozitif bir şeyinin olmadığını anlayabiliyorum. Ben kahin değilim, futbolu çok iyi bildiğimi de iddia edemem ama tüm bunlardan ötürü gelecek yılın da hüsran olacağını düşünüyorum. Çoğu insana saçma gelecektir bu yazdığım ama giyim tercihlerinin iletişimde ne kadar önemli olduğunu derslerle gördüm. Özellikle siyasilerin bu konu için profesyonel destek aldığını tüm dünya biliyor. İşte Ersun Yanal’ın iyi havalarda oynanan maçlarda dahi ısrarla gömleğinin üstüne giydiği hırka bile bana negatif mesajlar veriyor. ‘’Ben artık 2013’teki kadar cesur değilim, biraz yıprandım, dinamizmimi kaybettim, artık çok sabit fikirliyim, renksizim, risk almaktan kaçınırım’’ gibi mesajlar... İşte bahsettiğim yamayı bu açıkları kapatmak için kullanmaya çalışıyor. Oysa lafla peynir gemisi yürümüyor.

Bu takımı Ersun Yanal kurmadı ki, bekleyin Haziran’da kendi takımını kursun o zaman daha doğru değerlendireceğiz, diyenler var. Bu yaklaşım; biz bi halt ettik aylarca Ersun Yanal gelmeli dedik, şimdi o yüzden tükürdüğümüzü yalayamıyoruz, demenin kibarcası... Başkan, yönetim listesini hazırladığı saliseden dünkü derbi beraberliği sonrasına kadar attığı her adımını yanlış attı. Bir başka deyişle ona her adımını yanlış attıranlarla ülkenin en zor yoluna çıktı... 6 aylık geçici bir hoca ile bu süreci atlatmayı seçseydi, Haziran’da önü çok daha açık olacaktı. Hatta yıpranmamış bir Ersun Yanal opsiyonu ile tıpkı geçen yılki gibi bir taraftar gücü ile yıla başlama seçeneği de olacaktı... Oysa şimdi çok daha umutsuz ve kırılgan bir toplulukla sezona başlayacak. Bakalım kendi geleceği; haliyle kulübümüzün ve taraftarın geleceği için yaşayacağımız en kritik yıla bizim de gördüğümüz bu gediklere rağmen risk alarak girecek ve artık koşulsuz desteğini kaybederek, eleştirilerin tek sahibi mi olacak? Yoksa yönetimden başlayarak komple bir değişime gidip kendine yeni bir alan mı açacak, göreceğiz. İsimler ya da yanılmak umurumda değil. Hangi ihtimal olursa olsun, yeter ki Fenerbahçe iyi olsun. 

***
Cüneyt Çakır ve Bülent Yıldırım başta olmak üzere MHK çetesi ile mücadele etmeyen hiçbir Fenerbahçe yöneticisi herhangi bir söyleminde Fenerbahçe Büyüklüğü, Arma, Can Bartu, Lefter gibi değerler üzerinden duygu kasmasın. Kurtuluş Savaşına, Harrington zaferine kadar gitmeyeceğim, cumhuriyet karşıtı terör örgütlerinin bile o büyüklüğün altında kaldığı yakın maziyi düşünsünler. Bu küçük kuklaları ezemeyecek yönetimler de bu büyüklüğün altında kalıp unutulmaya mahkum kalır bilsinler. Artık içi boş söylemlerin bitme vakti, icraat vakti gelmiştir. Aptalca bir iletişim hatası yüzünden iliklediği ceketi açamayacak kimse bu kulübü yönetmeye lütfen talip olmasın. Bu ülkede futbol bize karşı oynanan bir oyunken, eski yönetimin son 3 yılında başlayan bu suskunluk ve pasiflikle çalınan şampiyonluklarımızı geçtim; yeni yönetimle başlatılan bu samimi olmayan naiflik sürerse şampiyonluk mücadelelerimizi bile özleriz.

***

Kadıköy’de galibiyet göremeyen Galatasaraylılar olayına hep yenilmediğimiz sene üzerinden bakıyoruz. ‘’Bugün 20 yaşında olan bir Galatasaraylı hiç galibiyet görmedi’’ diyoruz... YANLIŞ.

Aslında aklı başındayken Kadıköy galibiyeti görebilip bunu hatırlayabilmek için 99 yılında en iyi ihtimalle 5 yaşında olmak yani bir başka deyişle 1995’ten önce doğmak lazım. Zira IQ’su çok yüksek, özel insanlar hariç 95 doğumlu olan arkadaşların çoğunluğunun hatırladığı ilk derbi maçı Ali Güneş ve Yusuf’un golleri ile 2-1 yendiğimiz mücadele... O gün bugündür de yenilmiyoruz zaten. Yani 20 değil aslında 24 yaşındaki pek çok Galatasaraylı kayıtlarda görse de fiilen galibiyet göremedi...  Ayrıca dün ancak 9 kişi kaldığımızda bize gol atabilmelerinin, daha fikstür çekildiği an hanelerine maximum 1 puan yazmalarının yani bu büyük kompleksin altında 20 yıldan daha büyük bir buzdağı var. Basın her zamanki gibi bunu dillendirmiyor ama siz artık böyle bakın olaya: 1988 yılından itibaren mabette oynanan 32 maçta Galatasaray 92-92 ve 99-00 sezonunda olmak üzere sadece 2 kere kazanabilmiş. Yani bugün 37 yaşında olan bir Galatasaraylı aklı başında olup izleyerek hatırlayabildiği 32 maçta sadece 2 galibiyet görmüş! Yani 20 yıla sıkıştırılmaya çalışılan ezici hikaye aslında sanılandan çok daha ezici... Yine de onların işine gelen dille konuşacak olursak; 21 yaşındaki Galatasaraylılar, 20 yaşındakilere anlatsın; 10 kişiyle bile, hakemlerle de mücadele etse bile; Fenerbahçe YE-NİL-MEZ! Ayrıca tribünlerimizin de dün dediği gibi Fenerin Ölüsü bile ............. geçer affetmez!