15 Ağustos 2016 Pazartesi

10-9-8-7-6-5-4-3-2-1-0!!! LAYLAYLAY....

Hafızası yeten hangi Fenerbahçeliye son 29 yılın en rezil sezonunu da, en kült* sezonunu da sorsanız; 3 hoca değiştirdiğimiz, ligi 6’ıncı sırada tamamladığımız, futbolcuların takım içinde gruplara bölündüğü, Ortega’nın kaçıp gittiği, Yusuf Şimşek’in yer yer sol bek oynadığı! Avrupa’da facia futbol sergilediğimiz o absürt 2002-2003 sezonu diyecektir. Her ne kadar 3 Temmuz’un yarattığı öfke problemine o dönem henüz sahip olmasa da her anını duyguları ile yaşayan Fenerbahçe taraftarı, tıpkı bu sezon sonu olduğu gibi o yıl da ligin çok üstündeki o kadronun eriyip gidişiyle takıma küsmüş, kızmış ve tüm umutlarını yitirmişti…

Bu iki sezon arasında, ikinci kaptanların ezeli rakibe transferleri (revivo & 77$), büyük umutlarla gelen dünya yıldızlarının mutsuz suratları (Ortega ve RVP) gibi benzerlikler de var ancak benim üzerinde durmak istediğim benzerlik “büyük küskünlük”. Zira o yıldan almamız gereken dersler var renktaş. Ders diyorum çünkü 2003 yılındaki, her aşığın küskünlüğünde olması gerektiği gibi “yârini görene kadar” sürdü ve naz oluverdi, bitti… İşte o kısa süren “naz” tarihin akışını değiştirdi.  Daum’lu Fenerbahçe’nin Almanya kampındaki daha ilk maçında! (bu arada hatırlayanlar olacaktır Gökhan İnler ve Eren Derdiyok da o maçta Fenerbahçe formasıyla sahadaydılarJ) geçmiş sezon unutulmuş, yeni transferlerle heyecan ve ümit yeniden yakalanmıştı. Bu sezon ise yapılan nokta transferlere rağmen bir kesimde gördüğüm tek şey kocaman bir ümitsizlik ve küskünlük! Evet bu süreçte takımın çözülememiş bir teknik direktör problemi vardı, eet kötü bir futbolla şampiyonlar liginden elendik. Ancak bu sorunun hemen hemen çözüldüğünü söyleyebiliriz. Üç güne UEFA, 5 güne lig serüveninin başlayacak olmasına rağmen henüz ülkeye ayak basmamış, idmana çıkmamış antrenöre dahi tavır alabilecek kadar nasıl küsebiliyor “sevdiğine” bu güruh anlayamıyorum, inanamıyorum. İçinde bulunduğumuz koşullar bizi tam tersi yönde evirirken, nasıl bu kadar şımarıklaştık?

Oysa 2003’te taraftar her şeyi çabucak atlatarak takıma inanılmaz sahip çıkmış, mabet; merdivenler dahil! Kapalı gişe maçlar görmüş. Özel tribün şovları dünyada konuşulur olmuştu (Özellikle devre arasında stat ışıklarının kapandığı, binlerce maytapla yapılan “Samanyolu” show’unu neden geleneğe dönüştürmediğimizi hala anlamamaktayım! https://www.youtube.com/watch?v=CdzHE0o6tko), özetle taraftar bu ivme ile inandığı takımına şampiyonluğu getirmişti ve asla alelade bir şampiyonluk değildi, tarihi değiştirmişti o şampiyonluk!

29 yılın en kötü sezonunun ardından gerçekleşen o kenetlenme; stadyumunu tamamlayarak gelirlerini katlamış bir Fenerbahçe'ye karşı, devamlı küçülen rakiplerini ittifak haline sokacak kadar değerli bir devrin başlangıcıydı. Hemen ardından daha da büyük yıldızlar ve bir şampiyonluk daha getirmişti o inanç. 2006’da gelecek üst üste 3.şampiyonluğun; ardından 4’üncüsünü hatta 5’incisini, yani daha büyük gelirleri, daha büyük yıldızları getirebileceğini, tabi Lyon hegemonyasındaki Fransa ligi gibi seyir kalitesinin düşüp, Fenerbahçe’nin her gün zenginleşirken, baronların gelir kaybedeceğini bilen kirli düzenin, Denizli maçında Selçuk Dereli’nin tetiği çekmesi ile nasıl bu gidişe dur dediğini çok iyi biliyoruz. İşte bu yüzden o şampiyonluk herhangi bir şampiyonlukla eş değer değildi. Ligde 2’incilikten daha aşağısını görmeyecek, devamlı şampiyonluğa oynama alışkanlığı kazanacak, Avrupa’da bir çeyrek, bir de yarı final görecek, 1’e 17 ittifaklar kurdurtacak, makas açıldığında Denizli facialarının çok daha ötesine giderek sonu mahpushanelere kadar varacak; örgüt, rakip, lobi destekli, itenin de, düşerken tutmayanın da! Sonunda kaybedeceği operasyonlara maruz bırakılacak  “Yeni Fenerbahçe”nin doğuşuydu, geleceğe manifestosuydu!

Yani demem o ki renktaş! Ders vermek haddim değil ama hiçbir şeyden değilse anılarından ders al! 2003 yılında dibin dibini görmüş takımı diriltip, 3 sene üst üste rakiplerin anasını ağlatan da, ülkenin düzenini dahi değiştirmeye çalışanların! Düzenlerini değiştirerek, futbolu geçtim, cumhuriyet tarihinin akışına mürekkep damlatan da sensin! Hal böyle iken o armayı taşıyan herhangi bir profesyonele, Ivan Bebek denen köpekten daha fazla kızmaya hakkın yok! Hocan defansif/ofansif dilediği futbolu oynatsın, o kulübede durduğu müddetçe; “Fenerbahçe mutluluktur” deyip, Trabzon’a gidebilecek kadar küçük vizyona sahip hocalara dahi demediğin lafları o’na söylemeye hakkın yok! Sev, sevme. İsterse kişisel hataları, camiasına yaptıklarını dahi unutturabilecek kadar çok olsun. Piyasada gezinen en delikanlısının! İki inşaat bir kupa için güce yalandığı devirde, Don Kişot misali direnip, senin başını dik tutan, rotanı Anıtkabir’e çeviren, mahcubiyetinden gözüne bakamayan diğer taraftarların bile gıpta ettiği direnişine göğsünü siper eden kulüp başkanına, hepsini geçtim sadece bu cumhuriyetin en büyük makamlarının başında gelen sarı-lacivertli yüce makamına olan saygından bile hakaret edemezsin!

Oyunu senden daha iyi görebilecek kim var? Daha kimse kandırılmamışken, ülkede sular çarşaf gibiyken bile “Memleket elden gidiyor” diyerek bugünleri görebilmiş senden başka kim var? Hala bu kirli düzenin canavarına, kuklalarına, köpeklerine nasıl bu kadar malzeme verebiliyorsun? Monaco maçındaki el alemin hakemi dahi sana rakiplerinin 23 futbolculu kulüplerden (üstelik ülke sınırları dışında dahi) çok daha fazlası olduğunu gözüne soka soka! Gösteriyorken sen hala nasıl 3’ü 5’i 2’yi kendine düşman belleyebiliyorsun? Eşi, annesi tribünde nöbetteyken, kaldırımları tribün yapan sen, nasıl olur da bilmem kim orada olduğu müddet ben yokum diyebiliyorsun? Tribünleri tıklım tıklım dolduran o kadınlarımızdan nasıl utanmıyorsun? Fenerium'da ürün kalmadı diye "klima ne kadar, onu alalım" diyen sen, nasıl "o adam gitmezse Fenerium'dan kibrit bile almam" diyebiliyorsun? İslam Çupi’nin kemiklerini nasıl bu kadar sızlatabiliyorsun? 

Sen Fenerbahçeli değil, sen Fenerbahçe’sin. Kendine küsemezsin. İstediğin kadar yürü, mevcudiyetinden uzaklaşamazsın! Kurşun yemiş Mehmet Topal’ın; koşarak gitse eyvallah diyeceğimiz halde inadına inadına pazı bandıyla savaştığı mevziden, çift ön liberolu sistem zırvaları, golcülerin kısırlıkları ve türlü operasyonlara rağmen kıl payı elinden alınan demir kupalar yüzünden SEN uzaklaşacaksan! Bir an bile bekleme, dolabındaki tüm formalarını gariban çocuklara dağıt, sanal dünyandaki “tuttuğu takım” bio’larını sil, çocuklarına içini tam dolduramadığın bir mirasla büyüteceğine, rakip aşkı aşıla. Çocuk en azından bol dualı, bol teşekkürlü kupa görerek büyür! Hatta 77 numaralı paragözden bile özür dile de ÇEKTİR GİT… 

Yarısı paftan olma kadrolu hazırlık maçlarını dahi heyecanla seyrettiğini bildiğim tüm renktaşlarım; tarihi değiştirmek, tarihini sevmekten başlar. Lefter’in, Selçuk ağabeyin giydiği o muhteşem çubukluyu bu yıl her zamankinden daha iyi tasarlamışlar. http://www.fenerium.com.tr/tr/fb-110-yil-efsane-cubuklu-mac-formasi-p-22940  Giyin ve aynana bak. Cefasıyla, sefasıyla, ADI GÜZEL, düzeni kirli yepyeni bir sezon, haliyle yepyeni bir direniş başlıyor. Hoca ne kadar ofansif? O sistem nasıl olacak? Oyunu kim kuracak s**tir et de, gir koluma, santra ile beraber ver omuz omuza, bir türkü tutturalım: SEVDAMIZA KİMSE ENGEL OLAMAZ, BAZEN HÜZÜN VARDIR BAZEN MUTLULUK. FENER SEVGİSİNİN ADI KONAMAZ, NE KUPA BÜYÜKLÜĞÜ, NE ŞAMPİYONLUK!


*Tuncay,Ortega,Serhat,Serhat,Ceyhun,Ü.Özat…